Annem her kış için, yazdan topladığı taze domatesleri pişirir ve kavanozlara koyarak kışlık hazırlar. Ben de kışın ondan isterim ve evde yaptığım yemeklerde kullanırım. Geçtiğimiz günlerde domates mevsiminin geçmesiyle ona bir kavanoz hazırlanmış domates verip veremeyeceğini sordum. Tabi ki veririm dedi. Annemlerden eve döndüğümün ertesi günü yemek yapmak için mutfağa girdim ve domatesi kullanmak için kavanozu açtım. Fakat domates sosu yerine , domatesle yapılmış kahvaltılıkla karşılaştım ve beni bir gülme aldı. Sonradan annemle bu durumu konuştuğumda anladım ki, onlara gittiğimiz hafta içinde domateslerden kahvaltılık hazırlamış ve bana da vermeyi düşünüyormuş. Hatta ve hatta bana sormuş 'kahvaltılık ister misin' diye. Ve benim sos olarak istediğim şeyin " kahvaltılık" olduğu algısına kapılmış. Oysa ki ben daha çok yemeklere katabileceğim taze domateslere odaklanmış olduğum için bu konuşmayı tamamen es geçmişim.
Bu benim yaşamış olduğum küçük bir hikaye. Çoğu benzeri olayı günlük hayatlarımızda sürekli yaşıyoruz. Dünyayı, olayları algılama biçimlerimiz istek ve beklentilerimiz şekillendiriyor. Fakat hepimizin algıları, istekleri, dürtüleri ve bakış açıları farklı olduğu için bazı durumlarda kişiler arası yanlış anlaşılmalar ve kendini ifade etmekte zorlanmalara yaşanıyor.
Böyle zamanlarda kişiler tarafından karşılıksız kalan beklentiler, beraberinde dargınlıkları ve tartışmaları ortaya çıkarıyor. Öyle ki durumlar konuşulup bir çözüme ulaşamadığında, beraberinde devreye giren zihinsel senaryolarla iyice sarpa sarıyor ve basit bir durum çıkmaza girerek ilişkilerin sonlandırılmasına kadar gidebiliyor.
Öyleyse gerçekten tanımak istediğimiz insanların zihinsel temellerinden önemli bir kısmını oluşturan "dünyayı algılayış biçimlerini" fark edebilirsek bu ilişkilerimize nasıl bir katkı sağlardı. ? Peki sevdiğimiz bir insandan ziyade ilk kendi algı biçimlerimizi gözlemleyebilsek, bu bizde nasıl bir fark yaratır. ?
Öncelikle "algı" dediğimiz kavram birçok şey ile ilgili; daha önce yaşamış olduğumuz deneyimler, çocuklukta verilen eğitim ve kültür, çevresel faktörler hatta gördüğümüz rüyalar ve bununla ilintili olan duygu durumları.
Öyleyse, çevresel etkilerinde içinde bulunarak bize kattığı oluşumları göz önüne alırsak, hayatı algılayış biçimimizin "öznel" olduğunu söyleyebilir miyiz ? Önyargılarımızın dahi özünde, kişisel bakış açımız dışındaki oluşumlarla ortaya çıkmış olduğunu fark edebilmek nasıl bir farkındalık olurdu ?
Şu an için içsel olarak kalıplaşmış "algısal " oluşumları fark edebilmek adına olaylara vermiş olduğumuz tepkileri gözlemleyebilirsek, zaman içinde neye neden ve nasıl tepki verdiğimizi ve özünde yaşanılana gösterilen tavrın neye dayandığını objektif olarak anlayabiliriz. Olaylara karşı direnç ve önyargılar öznellikten ziyade ,belki çocukluktan bize kalan babamız ile ilgili bir direnç sistemine dayanıyor ya da ailenin ilgisizliği ile alakalı olabilir.
Bunları fark edebilmek önemli çünkü, biz çoğu zaman dirençleri ve önyargılarımızı kendi kimliğimiz olarak tanımlıyoruz. Dışarıdan gelen ekleri ve bizi zaman içinde biçimlendirmiş olan oluşumları fark edebilmek, bunları değiştirmek adına içsel görüşümüzü ve algımızı yenileyebilir.
Dolayısıyla kendimizdeki algı temelinin nelere dayandığını zaman içinde fark ettikçe, daha açık bir zihinle olaylara yaklaşmaya başlarız. Çünkü artık karanlık olan kimlik algısına ışık tutularak sorgulanmış ve algısal oluşumun tamamen öznel olmadığı algılanmıştır. Bu değişimle beraber, karşımızdaki kişilere de bu konudaki yaklaşımlarımız ve empatimiz dolaylı yoldan gelişecektir.
Böylelikle daha açık zihinli bireyler olarak, kişilerin algı biçimlerini kişiselleştirmeden objektif bir biçimde değerlendirebilir ve fark edebiliriz ki onların da tavırları ve tepkileri özünde tümden ve öznel değil. Bu zihinsel yapı geliştirilebildiğinde, yanlış anlaşılma anlarında düşüncelerdeki dirençler ve etiketlemeler yerini daha empatik bir zihne bırakacaktır.
Unutmayalım ki başkalarından beklenen anlayış ve algılayış biçimi, aslında o kişinin "tümden gelen" hayata bakış açısıdır. Öyleyse öznel olarak düşündüğümüz tek bir kişideki fikir için önyargılarla eleştiride bulunup suçlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Dolayısıyla biz ancak kişisel olarak istek ve zihinsel gözlemle "kendi" gelişim sürecimizi başlatabiliriz. Bu durumda değişimi başkalarından beklemek yerine " kişisel gelişim sürecimizi" başlatmak daha mantıklı bir seçim olacaktır.
Farkındalıkla Kalın
Sevgiler Açelya
Kommentare