"Algı" kelimesi bize ne çağrıştırıyor? Hiç gerçekten oturup "ben bu dünyayı nasıl algılıyorum"? "Algılarım , dünyaya bakış açımı nasıl değiştiriyor, tavrıma nasıl yansıyor ?" diyerek kendinizi sorguladınız mı?
Algılama, gerçeklik hakkındaki düşüncelerimizi ve kavramlarımızı içerir. Bir bardağa baktığınız zaman bunu algılarsınız , fakat bardağı farklı görsellikte tanımlayan biri için bu algı farklı olacaktır. Ya da bir ideoloji , kültür sizin algınızca yanlış olarak yorumlanırken, farklı insan ya da toplumlara verilen öğrenim ve yetiştirilme sayesinde bu ideolojiler tamamen doğru algılanabilir. O zaman görüşlerimiz ve bakış açılarımız çoğu zaman kendi algımızca yorumlanan ve bize öğretilen doğrular üstüne şekilleniyor diyebilir miyiz ?
Peki algılarımızdaki esneklik oranı nedir ? Gece gökyüzünde bir yıldıza bakarak ne kadar güzel ve aydınlık diyebiliriz. Fakat bir bilim adamı o yıldızın orada olmadığını, milyonlarca yıl önce söndüğünü söyleyebilir. Çok güzel bir günbatımı gördüğümüzde , güneşin orada bizimle birlikte olduğu algısına kapılabiliriz , oysa ki biz sadece güneşin sekiz dakika önceki haliniz görürüz. Güneş dağların arkasına doğru yolunu az evvel tamamlamıştır. Bunun gibi günlük hayatımızda da pek çok algısal yanılsamalarımız var .
Hatta dinler arası çatışmalar ve farklı görüşlere duyulmayan saygı "dünyayı farklı algılayış biçimlerimizden" geliyor . Ve bu algı biçimlerimiz de çocukluk yaşta ailede verilen eğitim , sosyal çevre ve bulunduğumuz toplumun ekonomik faktörlerince şekilleniyor. Alışmış olduğumuz düşünce kalıpları çerçevesine uyan insanlarla dost oluyor, algılayış biçimlerimize uyan kanalları izliyor , partilere yandaş oluyoruz. Bu çerçevenin dışına çıkan , bizim yaşayış biçimlerimize uymayan insanları bazen kınıyor , dışlıyor ya da sadece tuhaf buluyoruz. Böylece kişiler arası ayrımlar ve içsel çatışmalar başlıyor, dolayısıyla birlik bilinci yıkılıyor.
"Yandaş olmadan objektif bakabilmek" birliğimiz açısında çok daha düzgün bir toplum yapısı oluşturabilecekken, neden farklı görüş ve bakış açılarına alan tanıyamıyoruz. Oysa ki kültür dediğimiz olgu bile aslında bu farklı inanış ve yaşam tarzlarının renkli bir sunumu. O zaman birini eleştirmeden ya da düşüncelerimizi savunmaya geçmeden evvel fikirleri daha geniş bir perspektiften değerlendirebilir miyiz ? Karşımızdakinin de bakış açısını anlamaya çalışmak, belki bize daha önce göremediğimiz bir şeyi öğretebilir . Bu da gelişimimiz açısından büyük önem taşımakta. Unutmayalım ki küçük bir çocukta olsa mutlaka senin bilmediğin bir şey biliyordur. Onun algısı ve yaşadığı bir deneyim senin de hayatında bir fark yaratabilir. Ama bu öğrenimlerden yararlanabilmek adına zihni biraz eğitmemiz gerek.
Öncelikle bir kişinin fikrini dinlerken kendi algımıza ters düşen bir söyleme zihinsel olarak eleştiri getirmek yerine, onu etiketlemeden etkin bir biçimde dinlememiz gerekiyor. Andaki etkin dinleme ile belki de bu fikir bize önceki algılayış biçimimizden daha farklı gelecektir. Fikir ya da düşünce süzgeçten geçmesine rağmen hala bize ters geliyorsa, yine bu insanı etiketlemek yerine fark edebiliriz ki onun doğduğu ev , yaşadığı koşullar ve çevresel edinimleri farklı. Onun yerinde olsan sende aynı görüşte olabilirdin. Bunu duymak ve bilmek bile zihinde bir esneklik alanı yaratır.
Dolayısıyla "kutuplaşma" ve "zıtlıkları" bir kenara bırakarak ,farklı fikirlere alan açmamız hem bakış açımızı geliştirir hem de empati yeteneğimizi destekleyerek bize insani edinimler sağlar.
Farkındalıkla kalın
Sevgiler Açelya
Comments