top of page
  • Yazarın fotoğrafıAçelya Küle

Acının Kalbi

Umut ve korku hakkındaki klasik öğretilerden biri sekiz dünyevi kural olarak bilinir. Bunlar dört çift zıtlık olarak; hoşlandığımız ve bağlandığımız - hoşlanmadığımız ve reddettiğimiz oluşumlara bağlıdır. Temel öğretiye göre bu sekiz dünyevi kurala kendimizi kaptırdığımız zaman ıstırap çekeriz.

Bağlandığımız oluşumlardan biri zevktir , çeşitli oluşumlarla zevk ve hazdan hoşlanırken bunun tersine acı verici deneyimlerden hoşlanmayız. İkinci haz noktamız övgüdür, bunun tersi olan eleştiri ve suçlamalardan olabildiğince sakınmaya çalışırız. Üçüncü bağlanılan ün ve tanınmadır, bunun tersine gözden düşme ve dışlanma hoşumuza gitmez. Son olarak kazanmayı istediğimizi elde etmek isteriz ve sahip olduklarımızı kaybetmekten hoşlanmayız.



Bu basit öğretiye göre, dünya döngüsünün acısına saplanıp kalmamıza neden olan bu dört çift zıtlıktır. Zevk ve acı, kazanç ve kayıp, ün ve gözden düşme son olarak övgü ve suçlama.

Bazen kendimizi tamamen olumsuz bir düşünceye kaptırmış buluruz. Bir olay olur ve akabinde gelen düşüncelerle sanki birisi yüzümüze tokat atmış gibi hissederek bunu gözlemleyip, oluşumuna izin vermek yerine, olumsuz duygu durumundan çıkabilmek adına elimizden geldiğince çaba sarf ederiz. Sözlü yada zihinsel, bunu bazen birilerini suçlayarak ve inkar yoluyla yaparız. Bunun yerine olumsuz olsa da bu enerjiyi hissetmeye izin vermek , hislerin içeride tıkanıp kalması yerine, bilinç altına itilmesini engeller

Bunun tam zıttı olarak bazen de bir oluşumla yada övgüyle kendimizi zevkli bir fanteziye kaptırabiliriz. Böylelikle aslında hiç yoktan bir şey kazandığımız, zihinsel olarak bir şey elde ettiğimiz fikrine kapılırız. Ansızın ortaya çıkan bu şey, tıpkı bir rüyanın imgeleri gibi denetim dışıdır ve önceden kestirilemez. Fakat düşünsel ve hissi olarak artık oradadır ve bizi ağına almıştır.


İnsan ırkı o kadar önceden kestirilebilirdir ki. Ufacık bir düşünce baş gösterir, sonra tırmanır ve daha neye uğranıldığını anlaşılmadan umut ve korkuya kapılır gideriz. İşte tam olarak bu oluşumun farkındalığıyla olanı görmektedir ona kapılmamak.

Aslında bu oluşumlara verdiğimiz tepkiler ve ruh halimizdeki çalkantılar çoğunlukla onları nasıl yorumladığımızla bağlantılıdır. Eğer yakından inceleyecek olursak, her zaman oluşumları tetikleyen bir kalıp olduğunu fark ederiz. Bizler etrafımızda, sürekli olarak duygusal tepkilerimizi tetikleyen öznel bir gerçeklikte yaşarız.



Buna bir örnek verecek olursam eğer; farz edelim ki biri size "saçlarınız çok kısa " demiş bulunsun. Size verilen öğreti ve algınızca ,kısa saçın güzel olduğuna dair ve kullanımı hakkında olumlu bir zihinsel yapınız varsa, bu sizin için bir övgüdür. Dolayısıyla kendinizi iyi hissedersiniz. Fakat bunun aksine; bir süre saçınızı uzatmaya çalıştınız ve bir türlü muvaffak olamadınız. Bu durumda zihin haliniz üzgün ve mutsuz hissedecektir. Aynı deneyim başka biri için nötr olabilir.

İroni şurada ki bu içsel oluşumların hiç biri somut gerçeklikler değil, hepsi zihinsel oluşumlardır. Ve yine şöyle bir gerçek var ki bizler de gerçekliğe dair bu kadar katı değiliz. Katı yada vazgeçilmez olduğunu düşündüğümüz gerçeklik algıları bile sürekli bir değişim halinde. Ama ne yazık ki bu gerçekliği gözlemleyecek kadar durup bakamıyoruz. Kendimize dair an be an yeniden oluşturduğumuz ve refleks halinde korumaya çalıştığımız görüşlere sahibiz. Fakat koruduğumuz bu görüşlerin çoğu, zaman içinde anlayış ve deneyimlerce değişiyor, böylece bizler aslında gerçek olmayan illüzyoni oluşumlara tutunuyoruz.


Okumuş olduğum bir kitapta bununla ilgili güzel bir örnek vardı. Diyordu ki; bizler kumdan kaleler yapan çocuklar gibiyiz. Onu güzel deniz kabuklarıyla, karaya vurmuş renkli taşlarla süslüyoruz. Bu kaleyi olabildiğince özümsüyoruz. Eğer başkaları onun için tehdit oluşturursa, saldırmaya hazırız. Yine de bütün bu bağımlılığa rağmen , denizin eninde sonunda yükseleceğini ve kumdan kaleyi silip süpüreceğini biliriz. Sanırım işin püf noktası onu oluştururken ona bağlanmadan ve değişebileceğinin farkında olarak onu meydana getirmek ve zamanı geldiğinde eriyip gitmesine izin verebilmekte yatıyor. Böylece duygusal acılar ve oluşumlar temelden bir farkındalık ve beklentisizlik içinde olacaklarından, artık duygusal olarak çokta sızı verici nitelikte olmayacaktır.



Dolayısıyla durumlara tutunarak, oluşumların akabinde ortaya çıkan düşünceyi görerek, onu takip eden umudu, korkuyu inceleyemezsek ve bu iyi yada kötü duygu ile kalma konusunda eğitimli değilsek , bahsettiğim zihinsel oluşumlar bizi her zaman kendi eksen alanında tutacaklardır.. içinde yaşadığımız dünya, karşılaştığımız insanlar ve olaylar, zihinsel sorumluluğumuzu almadığımız sürece tehditkardır.

Onun için gözlemlemeye öncelikle zihinlerimizden ve duygularımızdan başlarız. Farkındalık üzerinde ilerledikçe bu oluşumların düşünceler yoluyla nasıl hisler uyandırdığını daha iyi algılarız . Bu pratiğimizde yavaş yavaş ilerledikçe sekiz dünyevi kuralın aslında bizi egoya nasıl bağlamış olduğunu hayretle izleriz. Ve onları görüp tanıdıkça bizi kıskaçları içine almalarına izin vermeden geçip gitmelerine izin veririz.

Not: "sekiz dünyevi kural"Pema Chödrön- Herşey darmadağın olduğunda " kitabından alınmıştır.

Farkındalıkla Kalın

Sevgiler Açelya

58 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

İncinme Nedir

Neden abone olmalıyım?

Eğer sitemizi gezerken keyif alıyorsanız ve yeni paylaştığımız içeriklerden haberdar olmak istiyorsanız aşağıdaki abonelik formu bölümüne mail adresinizi yazıp gönder butonuna basabilirsiniz.

bottom of page